Грција против Македонците
YUNANİSTAN VE EGE MAKEDONLARI
Okunma Sayısı :112
Makedon varlığının Yunanistan tarafından inkar edilip kabullenilmemesi yeni bir gelişme değildir. Geçmişe bakacak olursak, tarih boyunca Yunan devleti Makedonyayı ve Makedonları hep inkar etmiş, yok saymış ve asimile edip yok etmeye çalışmıştır.
Batılı araştırmacı ve tarihçiler, Ege Makedonyası olarak adlandırılan ve halen Yunanistan’ın sınırları içerisinde bulunan, Makedonya’nın bu bölgesinden, tarihi literatürde hiç söz edilmediğini vurguluyorlar. Araştırmacılar çalışmalarında, “Makedonlar, bir halk ve ulusal bir azınlık olarak adeta unutulmuşlardır” saptamasını yapıyorlar.
Gerçekten de, Yunanistan, en geniş Makedon toprağı olan, Ege Makedonyası’nı ele geçirmişti. Yunanistan’ın bu eylemi, “Büyük Yunanistan” hayali çerçevesindeki, Makedonya üzerindeki toprak taleplerini tam olarak karşılamasa da, Yunan devleti artık Makedonya veya Makedon sorunu diye bir şeyin olmadığı söylemini ortaya atıyordu. Yunanistan’ı yönetenler için, Ege Makedonyası, kuzey Yunanistan; Slavca konuşan halkı da “Yunanlı” veya en iyi şartlar altında da, “Slavca konuşan Yunanlı” oldular.
Egemenliklerini Makedonya’nın çeşitli bölgelerinde pekiştiren Yunanlı yöneticiler, Makedon milliyetçiliği, yurtseverliği ve folklorik özelliklerine ilişkin tüm göstergeleri yok etmeyi amaçlayan politikalar ürettiler. Bu politikalar; zoraki ihraçlar, sözde gönüllü nüfus mübadeleleri, sömürgeleştirme, sosyal ve ekonomik ayırımcılık, zorla yurttaşlıktan çıkarma ve eğitim sistemleriyle, kültürel ve entelektüel yaşamın tümüyle kontrol edilmesi yoluyla asimilasyona gidilmesi yollarıyla uygulamaya kondu.
Bu politikalar, Yunanistan tarafından, sistematik olarak ve büyük bir kararlılıkla yürütüldü. Bu arada, Yunan kaynakları dışındaki tüm tarihi kaynaklar, Slavca konuşan Makedonların, 1913 taksiminden önce, nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu konusunda birleşmektedirler. Gerçekten de, L. S. Stavrianos’un da dediği gibi; “Makedonların, ayrı bir Güney Slav grubu olarak sınıflandırılmalarını haklı kılacak bir şiveleri ve belli-başlı kültürel karakteristikleri vardı.” Yunan istatistiki verilerin dışındaki tüm bilgilerde, genelde Makedonların 1913’ten önce, Ege Makedonyası toprakları üzerinde en büyük ve tek grup olduğunu ortaya koymuştur. Verilen rakamlara göre Makedonlar, Türk olmayan nüfusun % 45 ile % 68.9’unu (330 bin ile 382 bin), bölgenin bir milyon olan toplam nüfusunun % 31 ile % 35’ini (370 bin ile 390 bin) oluşturuyorlardı.
Balkan Savaşları sırasında ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra, Ege Makedonyası’ndaki Makedon nüfus, gerek mutlak rakam gerekse yüzde olarak gerilemeye başladı. 1913-1928 yılları arasında 90 bine yakın Makedon zorla Bulgaristan’a göç ettirildi. 1928 yılına gelinceye kadar, Yunan idaresi, dıştan gelen 600 bine yakın göçmen ile Yunanistan’ın öteki yerlerinden gelen 53 bin sömürgeciyi Ege Makedonyası’na yerleştirdi. Böylelikle, 130 bine yakın Makedon’un yerlerinden edilmesi ve 600 binin üzerinde göçmenin bilinçli ve planlı bir şekilde iskan edilmesi sonucu, Yunan idaresi, 1913-1928 döneminde, Ege Makedonyası’nın etnografik yapısını değiştirdi.
1928 sonrası Yunan kaynakları, 1913 verilerine göre çok daha güvenilmez ve bilimsel dayanaktan yoksun bir şekilde önümüze çıkmaktadır. Yunanlıların 1928’te gerçekleştirdiği nüfus sayımı, Yunanistan’ı etnik olarak homojen bir devlet olarak göstermeye çalışıyor ve tüm azınlıkların sayılarını asgari düzeylerde gösteriyordu. Bu, ulusal bir azınlık olarak dahi tanınmayan Makedonlar için söz konusuydu. Makedonlar bu bağlamda, “Slavca konuşan Yunanlılar” olarak sınıflandırılırlarken, bunların Yunanistan’daki sayılarının 81 bin olduğu iddia ediliyordu ki, bu sayı gülünç derecede düşüktü.
I. Dünya Savaşı sonrasında, çeşitli baskı ve tehditlerle gerçekleşen göç hareketlerinin sonucunda, Ege Makedonyası’ndaki Makedon nüfus kendisini, kendi toprağı üzerinde bir azınlık, tanınmamış ve mezalim altında kalan bir azınlık olarak buldu. Nüfus kırsal kesimde ve daha çok dağlık kasaba ve köylerde sıkışıp kaldı. Artık kentsel bir merkezden söz edilemiyordu. Aydın ve düşünür zümrenin hemen hemen tamamı da ülkeden sürülmüş olduğundan, bölgenin herhangi bir elit tabakası da kalmamıştı. İyi eğitim görmüş Makedonların sayısı oldukça azalırken, gördükleri Yunanca eğitim, onları, Slav kökleri ve kültürel geleneklerine yabancılaştırdı.
Makedon azınlık, Yunan devletinin, milliyetsizleştirme ve asimilasyon yönündeki kararlılığı ve bilinçli politikalarının kurbanı oldu. Yunan devleti kontrolündeki ve elindeki tüm olanak ve araçları (ordu, kilise, basıni kültür kurum ve dernekleri, spor kuruluşları v.b.) Elenleştirme davasını ileriye götürme amacına yönelik olarak kullandı. Yunan devleti, kişisel ad ve soyadları ‘Yunancalaştırmaya’ kadar işi ileri götürdü. Bunun mümkün olamaması durumunda ise Makedon ad ve soyadları Yunanca ad ve soyadlarıyla değiştirdi. Özel olarak geçirilen ve Yunan resmi gazetesinde yayımlanarak yürürlüğe giren bir yasa ile şehir, köy, nehir, dağ v.b.’nin Slavca adlarının Yunanca adlarla değiştirilmesi emri verildi. Gerçekten de, Atina, kilise ve mezarlıklardaki tüm Slavca yazıları silmek suretiyle, Ege Makedonyası’ndaki Slav varlığını anımsatan her şeyin kökünü kazımak için topyekün bir çaba gösterdi.
Bu kampanya, 1930’lu yıllarda, General Metaksa diktatörlüğü döneminde en trajik boyutlarına ulaştı: Yunancayı ya çok az bilen ya da hiç bilmeyen bir halkının Makedon dilini evlerinde ve özel hayatlarında dahi konuşmaları yasaklandı.
Yunanistan’ı yönetenlerle siyasi partiler Makedon halkının veya milliyetçiliğinin varlığını inkar ettiler ve zoraki asimilasyonu desteklediler. Daha sonraki yıllarda, Makedon halkının kurtuluş mücadelesi de emperyalist güçlerce bastırıldı.
Her şeye karşın, Makedonya, günümüzün değişen koşulları bağlamında bağımsızlığını ilan etmeyi başarmış olup, kendi devleti ve bayrağı altında özgürce ayakta durmaktadır. Ancak Yunanistan’ın Makedonya’ya bakış açısı değişmiş değildir. Hedef, yine Makedon gerçeğini hasıraltı etmek, tarihi gerçekleri saptırarak “Megali idea” doğrultusunda Makedonya’nın konumunu belirlemektir.